Öğretmenin Gözünden Uzaktan Eğitimin İlk Ayı
Yazar: Fulden Ergen
Mart ayında, Sars-Cov-2 virüsünün Türkiye’de görüldüğünü öğrendik. COVID-19 salgınının kısa bir zamanda sona ermeyeceğini ve hayatımızı bunca değiştireceğini idrak etmemiz kolay olmadı. Salgın, nicedir kamuoyunun gündeminde olan pek çok alanda keskin ve hızlı bir değişimi zorunlu kıldı. Eğitim sistemi, bunların en önemlilerinden biriydi.
Uzaktan eğitim, önceliklerimizi değiştirdi, deneyimlerimizi çeşitlendirdi. Öğretmenlerin eğitim sistemindeki etkisi ise değişmedi; bir öğretmenin değiştirme gücünün ne kadar yüksek olabildiğine uzaktan eğitim sürecinde yakından tanık olduk. Bu değiştirme gücünün yalnızca ‘bugün’le sınırlı olmadığını ve öğretmenlerin deneyimlerinin eğitimin geleceği için de etkili olacağını biliyoruz.
Salgında edindiğimiz bir başka önemli deneyim de, dayanışmanın hem ülkemizde hem de dünyada ne kadar onarıcı olabildiğini görmemiz oldu. 10 Mart 2020’de kamuoyuyla paylaştığımız, mesleki öğrenme topluluklarının öğretmenlerin güçlenmesine etkisini araştıran “Burası Tamamen Bizim” başlıklı rapor, meslektaş dayanışmasının öğretmenlerin hem motivasyonunun artmasına hem de güçlenmesine katkı sunduğuna işaret ediyordu. Bu yüzden, uzaktan eğitimin birinci ayında bir anket düzenleyerek (1), öğretmenlerin ihtiyaçlarını anlamanın yanı sıra, salgın süresince meslektaş dayanışmasının seyrini de izlemeye çalıştık.
21 soru sorduğumuz ankete, 15 farklı ilden 55 öğretmen katıldı (2). Bu öğretmenlerden biri okul idarecisi, kalan 54 öğretmen ise toplam 15 farklı branştan geliyor.
Anketi dolduranların %70’i devlet okulunda, %30’u özel okulda çalışıyor. Öğretmenlerin %39’u ilkokul, %25’i ortaokul, %20’si lise kademesinde; %16’sı ise okul öncesinde görev yapıyor. Anket yanıtları her ne kadar ülkedeki genel durumu temsil etmese de, öğretmenlerin bu süreçteki deneyimlerine ışık tutuyor.
Uzaktan eğitimin ilk ayı “yol ve yöntem bulmaya çalışarak geçti”
Anketi dolduran hiçbir öğretmen için, uzaktan eğitimin ilk ayı kolay geçmemiş. Başlarda yaşanan kargaşa ve belirsizlik, zamanla yerini sürece uyum sağlamaya, dijital eğitim içeriklerini ve etkinliklerini tasarlamaya bırakmış.
Öğretmenler, uzaktan eğitim sürecinin kapsayıcı olmamasından oldukça muzdarip. Sıklıkla, internete erişimi olmayan veya erişimi kısıtlı olan öğrencilere ulaşmakta sorun yaşıyorlar. Dolayısıyla veliler, öğrencilere ulaşmanın yegane yolu haline geliyor. İş velilere erişmekle de kalmıyor. Uzaktan eğitim sürecinde düzenli ders işlenebilmesi için, velilerle işbirliği kurmak öğretmenlerin en önemli ihtiyaçlarının başında geliyor.
Dijital ortamdaki eğitim araçlarına ve programlara hakimiyet, karşılaşılan bir başka temel zorluk alanı. Kendilerini zorunlu bir dijital adaptasyon sürecinde bulan öğretmenler, bir ay gibi kısa bir sürede bir yandan dijital okuryazarlık becerilerini geliştirirken, bir yandan da zamanla yarıştı. Dünya çapında milyonlarca eğitimcinin kullanmaya başladığı Zoom’un güvenilirliği hakkında çıkan tartışmalar, öğretmenleri ‘tam düzenlerini oturtmuşken’ süreci yeniden planlamak zorunda bıraktı. Öğretmenler yalnızca kendilerini değil, öğrenci ve velileri de adapte etme görevini üstlendi. Pek çoğu, pandemi koşullarından etkilenen öğrencilerdeki motivasyon kaybını gidermeye çalışmanın ve ‘pandemi stresi yokmuş gibi davranmaya’ mecbur kalmanın dijitale uyum sürecinin zorlu bir parçası olduğunu düşünüyor.
Evden çalışmanın mesai saatlerinde yarattığı artış, öğretmenlerinin sıkça dillendirdiği bir başka güçlük. Özellikle özel okul öğretmenleri, sabahtan gece yatana dek, kesintisiz çalıştıklarını ve stres altında olduklarını ifade ediyorlar. Bununla birlikte, öğretmenler yalnızca mesleki değil, aynı zamanda kişisel sorumluluklarını yeniden planlamak zorunda kalıyor. Örneğin bir öğretmen kendisini ‘öğretmenlik ve annelik arasında sıkışmış’ hissettiğini söylüyor.
“Yüz yüze eğitimin yerini tutmuyor”
Ankete katılan öğretmenler uzaktan eğitimi değerlendirirken, sık sık örgün eğitimle karşılaştırma yapmış. Özellikle okul öncesi ve ilkokul kademelerinde görev yapan öğretmenler, çocuklarla kurmaları gereken duygusal bağı çevrimiçi ortamlarda devam ettiremediklerini ifade etmiş. Uzaktan eğitimle örgün eğitim arasındaki kıyasın bir başka sebebi de, öğretmenlerin sürecin iyi planlanmamış olduğunu düşünmesi. Özellikle, senkron ve asenkron çalışmaların yürütülmesinde sık sık aksaklıklar yaşanmış. Öğretmenler, bir yandan oturumların tümünü aynı anda anlamaya çalışırken, bir yandan da çocukların bunları anlamasını ve hızlıca uygulamaya geçmesini sağlamakla uğraşmış.
Uzaktan eğitim sürecinde öğretmenlerin karşılaştıkları zorlukları belirlemek, eğitimin hem bugünü hem de geleceği açısından kritik öneme sahip. Ne var ki, bu olağanüstü dönem koşullarında hızlıca geçtiğimiz uzaktan eğitimi, olağan beklentilerimizle değerlendirmemiz doğru olmayabilir. Anketi yanıtlayan bir öğretmenlerden biri, benzer görüşlere sahip:
“Yüz yüze eğitimde olduğu kadar verimli olmasa da içinde olduğumuz şartları düşününce alternatif bir eğitim modeli olması açısından işlevseldi.”
Bir başka katılımcıysa, örgün eğitimdeki yorucu bürokratik süreçlerden uzak kalması ve ‘vakit kaybı’nın azalması bakımından, uzaktan eğitimi faydalı buluyor.
Öğretmenlerin neredeyse tümü, birinci ayın sonunda daha ‘yeni yeni rutin oturtabildiklerini’ söylüyor. Bu rutini oturtma yolunda ise pek çoğu, karşılaştıkları zorluklarla baş etmek için çeşitli webinar ya da eğitimlere katıldığını belirtiyor. Bir öğretmen ise, uzaktan eğitim sürecinin avantajlarından birinin ilgi alanlarında kendini geliştirme imkanı bulması olduğunu söylüyor.
Öğretmen Ağı Medium hesabında deneyimlerini paylaşan Değişim Elçisi öğretmenler, uzaktan eğitimin bir başka avantajının öğrencilerinin yeni yönlerini tanımak ve kapsayıcılığı yeniden düşünmek olduğunu söylüyor. Örneğin Değişim Elçisi Veysel Özdemir yazısında; normalde okulda sessiz, çoğu zaman katılım göstermeyen öğrencilerinden bazılarının, çalışmaları en önce ve eksiksiz yapıp gönderdiklerini; ödevi nasıl yaptıklarını heyecanla anlattıklarını aktarıyor. Değişim Elçisi Mehmet İnce’nin deneyimleri, Özdemir’in deneyimleriyle benzerlik gösteriyor:
“Bu süreçte öğrencilerimin, bu araçları kullanarak kendilerini daha iyi ifade ettiğini fark ettim. Teknolojiyi derse entegre etmem motivasyon, etkin katılım ve kalıcılığa etki etti, bunları örgün eğitim sürecinde fark etmemiştim.”
“Birçok öğretmen birbirine destek oldu.”
Uzaktan eğitimin meslektaş dayanışmasına etkisini de anlamaya çalıştığımız ankete katılan öğretmenlerin %85,7’i, gün aşırı veya her gün meslektaşlarıyla iletişim kurduğunu belirtmiş. Öğretmenler, birbiriyle en sık şu sebeplerle iletişime geçmiş:
- Uzaktan eğitim sürecinin planlanması
- Bilgi, içerik ve kaynak paylaşımı
- EBA, Zoom gibi araçların kullanımı konusunda teknik destek ve yönlendirme
- Sosyalleşme, dayanışma, deneyim ve strateji paylaşımı
- Karşılaşılan aksaklıkların çözümü
Ankete katılan öğretmenlerin %58,9’u da, meslektaşlarının geliştirdikleri çözüm ya da iyi uygulamadan beslendiklerini belirtiyor. Web araçlarının kullanımı ve süreç planlamasının yanı sıra öğretmenler, oyun içerikleri, film ve kitap önerilerini birbirleriyle paylaşıyor.
Öğretmenler uzaktan eğitim sürecinde okul idaresiyle de sık sık irtibata geçmiş. %61’i, gün aşırı veya her gün okul idaresiyle iletişim kurmuş. İdari kararlar, EBA işleyişi, COVID-19 hakkında bilgilendirme, velilerle iletişim ve işbirliği konuşulan konuların başında gelmiş.
Anket sonuçları, her ne kadar zorluklarla dolu olursa olsun, uzaktan eğitim sürecinin meslektaş dayanışmasını olumlu yönde etkilediğini gösteriyor. 58 öğretmenin %62'si, uzaktan eğitimin meslektaş dayanışmasını olumlu etkilediğini düşünüyor.
“Burası Tamamen Bizim” raporu, meslektaş dayanışmasının öğretmenlerin motivasyonunun sağlanmasında ve güçlenmesinde kilit öneme sahip olduğunu ortaya koyuyor. Rapor bulgularına göre dayanışma, öğretmenlerin ‘devam etmelerini’ sağlayacak kadar hayati önem taşıyor. Uzaktan eğitim sürecinde öğretmenlerin birbirlerinin donanımından, deneyiminden, bilgisinden yararlanarak gösterdiği dayanışmayı nasıl sürdürülebilir kılabileceğimizin yollarını bir sonraki döneme bırakmadan, şimdiden aramaya başlamamız gerekiyor.
“Süreç ne kadar zorlu olsa da bunu avantaja çevirmek öğretmen ve velinin elinde.”
Uzaktan eğitim süreci, velilerin eğitimin ne denli önemli bir paydaşı olduğunu hatırlamamıza vesile oldu. Öyle ki, ankete katılan öğretmenlerin hemen hepsi, uzaktan eğitimin verimli ve etkili geçmesi için velilerle işbirliğinin önemine değinmiş. Özellikle öğrencilerin motive edilmesi ve derslere düzenli katılım sağlaması için öğretmenler velilerin ilgisine ihtiyaç duymuş. Öğretmenler, ders planlamalarını velilerle işbirliğinde yaptığında dersleri düzenli işleyebilmiş; bu da hem öğrenciyi hem de öğretmeni rahatlatmış.
Farklı disiplinlerden eğitimin paydaşları, özellikle sivil toplum kuruluş ve/ya oluşumları (STK), öğretmenleri uzaktan eğitim sürecinde en çok besleyen kaynaklardan biri olmuş. Ankete katılan öğretmenlerin %80,4’ü, uzaktan eğitim süresince farklı kurum ve oluşumların çalışmalarından faydalandığını ifade etmiş.
Öğretmen Ağı, eTwinning, Eğitim Reformu Girişimi, ÖRAV, Playtoyi, Fark Yaratan Sınıflar, Öğrenme Tasarımları, Türk PDR Derneği, Habitat Derneği, Türk Eğitim Derneği, Ev Okulu Derneği, Eğitimpedia, Bilim Kahramanları gibi farklı pek çok STK’nın yanı sıra Millî Eğitim Bakanlığı, özel okullar, sendika ve üniversiteler de öğretmenlerin beslendikleri kaynaklardan olmuş.
Eğitimin geleceğinde bizi neler bekliyor?
Zor zamanlarda yaşadıklarımızın etkisi, kısa süreli olmayacak. Bugünlerde maruz kaldığımız hızlı değişimler, geleceği inşa ederken ihtiyaç duyacağımız temeli oluşturacak. Örgün eğitime ara verilir verilmez başlattığımız anketler ve bu süreçte gerçekleştirdiğimiz Öğretmen Ağı çalışmaları aracılığıyla bizzat öğretmenlerin aktardıkları; şu üç noktanın eğitimin geleceği için çok önemli olduğuna işaret ediyor.
1- Kapsayıcılığı tüm yönleriyle düşünmeliyiz
Kapsayıcılık, uzaktan eğitim ve örgün eğitimde aynı yöntem ve stratejilerle sağlanamıyor. Farklı koşul ve ihtiyaçlara yanıt veren kapsayıcı eğitim ortamları oluşturmak için mevcut durumu değil geleceği de düşünerek hazırlık yapmalıyız.
2- Dijitali bir alternatif değil, eğitimin asli unsuru olarak kabul etmeliyiz
Uzaktan eğitim süreci, dijitalleşmenin bir ‘seçenek’ değil, artık hayatlarımızın kalıcı bir ögesi olduğunu gösterdi. Eğitimin geleceğini de, dijital araç ve kanallar olmadan düşünmek pek de mümkün görünmüyor.
Bu süreçte öğretmenlerin dijital araçlara hakimiyetinin artması ve dijital okuryazarlık becerilerini geliştirmesi, dijitalleşme yolunda önemli bir kazanım oldu. Uzaktan eğitimde dijitalleşme yolunda edindiğimiz birikim ve deneyimlerden hareketle, herkesi kapsayan dijital bir eğitime kavuşabiliriz.
3- Nitelikli bir eğitim için öğretmenin ‘iyi olma hali’ni gözetmeliyiz
Eğitim sistemi ne kadar değişirse değişsin, öğretmenler eğitim sisteminin ana aktörü olmaya devam edecek. Öğretmenin işinde kendini nasıl hissettiği ve nasıl görev yaptığı, eğitimin niteliğini, sürecini ve çıktılarını doğrudan etkilemeyi sürdürecek. Dolayısıyla, bilişsel, psikolojik, fiziksel ve sosyal öğeleriyle öğretmenlerin ‘iyi olma hali’nin gözetilmesi gerekiyor.
1- Öğretmen Ağı olarak düzenli yaptığımız anketlerle, öğretmenlerin uzaktan eğitim sürecini yakından takip ediyoruz. 13 Mart 2020 tarihinde Uzaktan ve uzaktan eğitimin birinci haftasında öğretmenlerin ihtiyacını anlamak üzere yaptığımız anketleri değerlendirdiğimiz yazıya buradan ulaşabilirsiniz.
2- Adana, Ankara, Aydın, Denizli, Eskişehir, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Karaman, Kırşehir, Kocaeli, Kütahya, Manisa, Mersin, Yalova.
Öğretmenlere gönderilen anketlerin genel değerlendirmesini yapan İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nden (SEÇBİR) Proje Koordinatörü Melike Ergün’e teşekkürler.
Fulden Ergen Hakkında
Fulden, kendini bildi bileli siyaseti ve uluslararası politikayı anlamaya ilgi duyuyordu. Bu yüzden ODTÜ’de Uluslararası İlişkiler okudu. Lisans hayatı boyunca sosyal bilimlerin başka alanlarına da merak saldı, bu merakı gidermek için Mantık ve Bilim Felsefesi yan dal programını tamamladı. Siyaset bilimine dair birikimini genişletmek ve farklı bir bakış açısı kazanabilmek adına, Erasmus programı kapsamında Almanya’nın Marburg kentindeki Marburg Philipps Üniversitesi’nde bir dönem siyaset bilimi eğitimi gördü.
Lisans hayatında toplumsal meselelere duyduğu ilgi ve daha adil bir yaşam kurma isteği Fulden’i toplumsal cinsiyet, insan hakları, toplumsal bellek ve dijital iletişim alanlarında çeşitli oluşum ve kuruluşlarda savunuculuk yapmaya itti. Sivil alandaki deneyimini 2013 yılında profesyonel olarak sürdürmeye karar verdi. Denge ve denetleme sisteminin sağlanması için bir araya gelen sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu Denge ve Denetleme Ağı’nda Dijital İletişim Koordinatörü olarak çalıştı. Dijital iletişim alanındaki deneyimini geliştirmek ve bu alanda uzmanlaşmak üzere, 2016’da İsveç’e gitti. Uppsala Üniversitesi’ndeki Dijital Medya ve Toplum yüksek lisans programını 2018’de tamamladı. 2018 yılı Eylül ayından bu yana, Öğretmen Ağı’nda İletişim Sorumlusu olarak görev yapıyor.