Depremden Güçlü Çıkabilmek

Öğretmen Ağı
5 min readNov 20, 2020

Yazar: Hasan Dağ

İzmir’de 6.9 şiddetindeki deprem sadece yer kabuğunu ve binaları sarsmadı. Üzerinde yaşayan insanların hayatını, duygularını, düşüncelerini de büyük oranda sarstı. Güvende olduğumuz, yaşamın kontrol altında olduğu inancını da sarstı. Covid-19 salgınının travması devam ederken, travma üstüne travma yaşandı. Pandemi sürecinde insanların yaşadığı korku duygusu, belirsizlik ve kontrol kaybı düşünceleri depremde de tekrarlanarak insanların geleceğe dair güvensizliklerini artırdı.

Depremden sonraki gün İzmir körfezinde martıların, pelikanların yaşamı günlük rutininde devam ediyordu. Doğada insan dışındaki ve insandan bağımsız yaşayan canlılar depremde sarsılmış görünmüyorlardı.

Depremler dünyanın oluşumundan beri olageliyordu, yeni ve anormal bir durum değildi. Doğanın kendi olağan döngüsündeki dengelenmesiydi. Doğa, kendi fiziksel yasasının olağanlığını yaşıyordu. İnsanların yaşamını altüst eden deprem diğer canlıların hayatını altüst etmiyordu. O halde sorun depremde değildi. Diğer canlıların hayatını altüst etmeyen depremin insan türüne bir kastı olamazdı. Sorun; doğanın fizik, kimya yasalarıyla uyumlu olmayan, bu yasalara kör kalan insan bilincinin çarpıklığının kentsel yaşama yansımasıydı.

Bu bilinci körelten sosyal, siyasal, ekonomik pek çok sebep elbette vardır. Bu bilinç tek tek bireylerin bilincinden çok daha fazlasını içinde barındırıyor. Çoğu birey istemediği evlerde özellikle ekonomik sebeplerden kaynaklı olarak oturmak zorunda kalıyor. Bu zor ve sarsıcı süreçte insanların yaşam koşullarıyla ilişkili olabilecek durumları yargılamadan, destekleyici yaklaşmak kendilerine daha iyi gelecektir. İnsanların iyilik hallerini sağlam tutmak için bireyin içinde yaşadığı bütün sistemlere dair gerçekçi işlevsel bilişlere sahip olması gerekiyor. Algıyı gerçekçi oluşturmazsa bireyin süreci anlamlandırması çarpık olabilir. Yeni zorlu yaşam olaylarında, ümidi olmayan birey baş edilmesi daha zor ruhsal sıkıntılar yaşayabilir.

İnsan bilinci ait olmakla kendisini yaşamda kurgular, aidiyetleri üzerinde yaşamla bağ kurar; kendini konumlandırır, var eder. Kendisine mesleğiyle, diniyle ve diğer tüm değer sistemleri ile bir aidiyet bilinci oluşturur. Bedenin adresi ise mekandır. Mekan, varlık formuna zemin olarak bedenin varlığını pekiştirir. Beden mekanla var olur. Bedenin kendisini var etme şekli bir mekanla ilişkilendirilmesi, konumlanması ve oraya ait hissetmesiyle oluşur. Beden; eve, mahalleye, kente, ülkeye, dünyaya ve yere ait hissederek kendini var eder. Bedenin altındaki bu yer sarsılınca kişi kontrol duygusunu kaybeder, boşluk oluşur, varlığını hissedemeyip panikleyebilir. Kişi tutunacağı her şeyin kaybedilme tehdidi altında olduğunu düşünebilir. Kişideki panik, gerçeklikten kaçışa ve kendi öznel dünyasına hapsolmaya yöneltir. Gerçeklik algısını kaybetmiş birey, günlük yaşam görevlerini yerine getiremeyecek bir ruh haline girer.

Depremde ya donup kalırsın ya da kendini balkondan atarak kaçarsın, o an savaşma, baş etme seçeneği pek yoktur. Baş etme süreci hayatta kalmayı garantiledikten sonra gelecek olan süreçtir. Donmanın çözülmesi için öncelikle kendinle ve dış dünyayla ilişkiye geçmelisin. Yani yaşamının kontrolünü ele geçirebilmen için önce beden güvenliğini sağlamalısın. Ardından bedeninle ilişki kurabilmelisin. Bedenin iyi nefes alması ve hareket kabiliyetine kavuşması gerekiyor. Sonra biliş düzeyinde dış yaşamla iletişim kurulmalı. Bu iletişim sürecinde temel fizyolojik ve sosyal ihtiyaçları karşılamak odak noktasını oluşturmalı. Bu ihtiyaçları karşılama çabası bedene de iyi gelir. Sonraki süreçte iyileşmenin kendini tamamlaması için kişi kendi anlam dünyasındaki değerlerle bağlantı kurmalı ve yeniden yaptığı değerlendirmelerle duygularını anlayıp düzenleyebilmeli.

Travma sonrası kendi duygusal, düşünsel ve davranışsal değerlendirmemizi yapabilirsek yaşamla yeniden ve daha da büyümüş olarak bağ kurabiliriz. Yeni yaşam perspektifi bağlamında yaşamla bağ kurmak bizim iyileşme sürecimizi devam ettirecektir. Bu bağ kurmanın içinde başkalarına yardım etmek, günlük yaşamın rutinlerine odaklanmak, belirsizlikten çıkmak için kişiye yardımcı olur. Yaşam görevlerini basit düzeyde yerine getirmeye başlamak kişisel sosyal uyumun oluşmasını kolaylaştırır. Ayrıca yaşadığımız korku duygusunu inkar edip bastırmak yerine kabul etmek, normalleştirmeye yardımcı olur. Korku bize yol gösterici olabilir ve depremler öncesi ve sonrası için önlemler almamızın motivasyon kaynağı olabilir.

Sakin ve tehdit altında olmayan normal bir bilinç, deprem sırasında yaptıklarımızdan, yapamadıklarımızdan kaynaklı suçluluk duygularımızı tetikleyebilir. Oysa deprem anında karar veren çoğunlukla bilinç değil korunma güdüsü ve hayatta kalma refleksleridir. Deprem anında kararlarımızı çoğu zaman sağlıklı bir bilişle vermediğimiz gerçeğini bilmek önemlidir.

Depremin oluşturacağı ruhsal etkilerde korunmak, kurtulmak, iyileşmek ve güçlü çıkmak için bazı pratik öneriler şu şekilde olabilir.
-Deprem sonrası hem çocukların hem de yetişkinlerin oyun oynamaları desteklenmelidir; çünkü oyun aracılığıyla bedende oluşan kitlenmeyi açmak kolaylaşır ve böylelikle zihin yeniden bedenle bağ kurabilir ve normalleşmeye yardımcı olabilir.
-Sürekli olumsuzluklara odaklanmamak, bakış açısını değiştirmek, ilgi odaklarını değiştirmek yararlı olacaktır.
-Spor, egzersiz ve sağlıklı beslenmeyle beden sağlığını korunması önemlidir. Spor bedeni, beden zihni, zihin ruhu iyileştirir.
-Güçlü yanlarımıza odaklanmak, yaşamımızda iyi ki var dediğimiz bize iyi gelen her türlü imkanımıza odaklanmak.
-İzole yaşamamak eş ve dostla iletişim kurmak sohbet etmek, dertleşmek, yardım etmek ve yardım istemek. Sosyal desteklere açık olmak.
-Yaşadıklarımızla ilgili, duygu ve düşüncelerimizi yazmak.
-Bu zor süreçte bir süreliğine yaşamımızla ilgili önemli konularda önemli kararları ertelemek.
-Depremle ilgili görüntülere aşırı maruz kalmamak.
-Aile içinde yakın ilişkileri güçlendirmek birbirimizi değerli hissettirmek.
-Depremle ilgili önlemler almak ve planlar yapmak.
-Çocukların güçlü yönlerini pekiştirmek, günlük sorumluluklarını onları zorlamadan, yerine getirmelerini beklemek ve aile içinde herkese inisiyatif vermek. İnisiyatif almak, kaybolmuş kontrol duygusunun yeniden kazanılmasına yardımcı olacaktır.
-Ailenin bir arada kalmasını sağlamak, mümkün oldukça ayrı yerlerde kalmamaya çalışmak.
-Birbirimizin deprem öykülerinde olumlu yönler bulmak.

Bütün her şeye rağmen normal yaşama dönme konusunda sorun yaşanması durumunda ruh sağlığı uzmanlarından destek istenmelidir. Deprem hikayelerinin iyi tarafı şu ki; bu travmayı yaşayanların büyük çoğunluğu kendiliğinden iyileşmesini tamamlayacaktır.

Hasan Dağ Hakkında

Lisans ve Yüksek Lisans eğitimini ,Çukurova Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümünde tamamladı. Yüksek Lisans eğitimi süresince; Uygulamalı olarak, Aile Danışmanlığı, BDT ile Duyguları Düzenleme, Özel eğitim öğrencilerine yönelik bireysel program hazırlama, Travma ve Yas Danışmanlığı, Çatışma çözme, İlköğretim kurumlarında cinsel danışmanlık eğitimleri aldı. Danışmalarında, varoluşsal terapi, bilişsel davranışçı terapi ve pozitif psikoterapi yöntemlerini kullanmaktadır. 1999 yılından bu yana, ergenlerle, çocuklarla, anne babalarla bireysel ve grup çalışmaları yürütmektedir. Öğretmenlere yönelik aktif olarak kapsayıcı eğitim kursları ve eleştirel düşümce becerileri çalışmaları yürütmektedir. Türk PDR-DER Adana Şubesinde üç dönem yönetim kurulu üyeliği yapmıştır. Halen Türk PDR-DER İzmir Şubesi yönetim kurulunda faaliyetlerine devam etmektedir. Dağ, Öğretmen Ağı Değişim Elçisidir.

Öğretmen Ağı; öğretmenlerin, meslektaşları ve farklı disiplinlerden kişi ve kurumlarla bir araya gelerek güçlendiği bir paylaşım ve işbirliği ağıdır. Ayrıntılı bilgi için tıklayın.

--

--

Öğretmen Ağı
Öğretmen Ağı

Written by Öğretmen Ağı

Öğretmen Ağı; öğretmenlerin, meslektaşları ve farklı disiplinlerden kişi ve kurumlarla bir araya gelerek güçlendiği bir paylaşım ve işbirliği ağıdır.

No responses yet